27 Nisan 2011 Çarşamba

Yeni web sitem çok yakında...

Yıllardır etrafımdaki birçok kişiye/kuruma web sitesi yaptım. Ama kendime bir site yapmak aklıma gelmedi mi, yoksa fırsat mı bulamadım, bilemiyorum. Belki de öncelikle buradan, blog'dan başlayıp bir sonraki aşama olarak web sitesi düşünmüştüm. Sonuç olarak bugün itibariyle kendi adıma bir domain aldım. Hosting için de Hasan ile görüştüm. Bir aksilik olmazsa 1 hafta içerisinde yeni web sitem açılacak. Ve şimdiye kadar uğraştığım politik, sanatsal, mesleki tüm bilgileri orada toplamayı düşünüyorum. Yayına başladığımda da başta bu blog olmak üzere tüm sosyal ağlar üzerinden duyuru yapacağım.

23 Şubat 2011 Çarşamba

TÜRKİYE YÖNÜNÜ YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARINA ÇEVİRMEK ZORUNDADIR


Kayseri Genç Sanayici ve İşadamları Derneği'nin yayınında çıkan söyleşim aşağıda...

Toplumdaki genel kanı “alternatif” ve “yenilenebilir” enerji kavramlarının aynı olduğu yönündedir. Oysa alternatif enerjiyi yenilenebilir enerjiden ayıran en önemli fark, yenilenebilir enerji kaynaklarının; `doğanın kendi evrimi içinde, bir sonraki gün aynen mevcut olabilen enerji kaynağı` olmasıdır. (Ömürhan Soysal, EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Yazman Üyesi)

Konuya bir giriş olması açısından alternatif enerji kavramını kısaca tanımlayarak başlayalım isterseniz. Nedir bu alternatif enerji?

En genel anlamıyla bir cismin veya bir sistemin iş yapabilme yeteneği olarak tanımladığımız enerjinin başlıca çeşitleri: Kimyasal enerji, ısı enerjisi, elektrik enerjisi ve mekanik enerjidir. Dünya genelinde tüketilmekte olan enerjinin büyük bir kısmı petrol, kömür ve doğalgaz gibi fosil yakıtlar kategorisindeki kaynaklardan üretilmekte olup bu kaynakların rezervlerinin de sınırlı olduğu yapılan tüm araştırmalarla ortaya konmuştur. Bu araştırmalardaki ortak görüş petrol rezervlerinin 40-45 yıl, doğalgaz rezervlerinin 60-67 yıl ve kömür rezervlerinin 240-250 yıl sonra tükeneceği yönündedir.

İşte böylesi bir gerçeklik önümüzde dururken ihtiyacımız olan enerjiyi karşılamak için insanoğlu farklı kaynaklara yönelmiş ve mevcut enerji kaynaklarına "alternatif" yaratmaya çalışmıştır. Bunun için de hidroelektrik enerji, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji, biyokütle ve biyogaz enerjisi gibi bilinen ve kullanılagelen enerji kaynaklarına alternatif yaratmıştır.

Toplumdaki genel kanı "alternatif" ve "yenilenebilir" enerji kavramlarının aynı olduğu yönündedir. Oysa alternatif enerjiyi yenilenebilir enerjiden ayıran en önemli fark, yenilenebilir enerji kaynaklarının; "doğanın kendi evrimi içinde, bir sonraki gün aynen mevcut olabilen enerji kaynağı" olmasıdır.

Alternatif enerjiyi önemli / zorunlu kılan etmenler nelerdir?

Enerjinin yukarıda sıraladığımız çerçevedeki tanımı doğrultusunda kullanılabilmesi için önemli parametreler vardır. Bunlar;

· Güvenli/güvenilir

· Verimli

· Yerel

· Kaynak çeşitliliği

· Temiz ve çevre dostu

· Ucuz olmasıdır.

Bu kapsamda alternatif enerji kaynaklarını incelemekte fayda vardır:

a) Güneş Enerjisi: Güneşin yaydığı ve dünyamıza da ulaşan enerji, güneşin çekirdeğinde yer alan füzyon süreci ile açığa çıkan ışınım enerjisidir.

Avantajları:

Ø Tükenmeyen enerji kaynağı olması

Ø Temiz enerji türü olması

Ø Doğabilecek ekonomik krizlerden etkilenmemesi

Ø Yerel uygulamalara elverişli olması

Ø Çok sayıdaki ülkede faydalanılabilmesi

Ø İşletme masraflarının az olması

Ø Karbon emisyonunun yani gaz, duman, kükürt veya radyasyon gibi zararlı artıklarının olmaması

b) Rüzgâr Enerjisi: Rüzgâr enerjisi, güneş radyasyonunun yer yüzeylerini farklı ısıtmasından kaynaklanır. Yer yüzeylerinin farklı olması, havanın sıcaklığının, neminin ve basıncının farklı olmasına yol açar. Bu farklı basınç da havanın hareketine neden olur.

Avantajları:

Ø Temiz enerji kaynağıdır, emisyon (yayılım) yoktur

Ø Yerel enerji kaynağıdır, dışa bağımlı değildir

Ø Yatırım alanının %1‘ini kullanır, bu alanlarda tarım ve hayvancılık faaliyetleri yapılabilir

Ø Ucuz bir enerji kaynağıdır

Ø İstihdam yaratır

c) Hidrojen Enerjisi: Hidrojen, evrenin kütlesinin %75‘ini oluşturan ve evrende en çok bulunan elementtir.

Avantajları:

Ø Çevre dostu ve yenilenebilir kaynaktır

Ø Diğer kaynaklara göre daha az miktarda, yüksek enerji elde edilebilir. Örneğin 2.8 kg petrolden veya 2.1 kg doğalgazdan elde edeceğiniz enerjiyi 1 kg hidrojenden elde edebilirsiniz

Ø Genellikle yakıt pillerinde kullanılır. Yakıt pilleri verimli, yüksek güç yoğunluk sağlar, çevre dostu, sessiz, modüler ve dayanıklıdır.

d) Biyoyakıtlar: Tarımsal ürünler; odun, hayvan, belediye atıkları ve bitkiden elde edilen enerji türüdür. Doğada yıllık 150 milyar ton biyokütle üretilmektedir.

e) Biomass (Katı Atık): Orman ve doğal bitki örtüsü atıkları, her türlü ağaç ve ahşap işleme atölye fireleri, evsel yeşil atıklar gibi sınırsız kaynaklardan sağlanan, ekonomik bir enerji üretim şeklidir. Karbon salınımı açısından nötr sayıldığından yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde dâhil edilmiştir. Halk arasında "çöpten, çamurdan elektrik" şeklinde de tanımlanmaktadır.

Avantajları:

Ø Çevre kirliliği oluşturmaz

Ø Sera etkisi oluşturmaz

Ø Asit yağmurlarına yol açmaz

f) Biyodizel: Kolza (kanola), ayçiçek, soya, aspir gibi yağlı tohum bitkilerinden elde edilen yağların veya hayvansal yağların bir katalizör eşliğinde kısa zincirli bir alkol ile (metanol veya etanol) reaksiyonu sonucunda açığa çıkan ve yakıt olarak kullanılan bir üründür.

Etanolün elde edildiği bitkiler: Etanol kimyasal yapısı gereği şeker, nişasta veya selüloz içerikli bitkilerden elde edilir. Bunlar da; şeker pancarı, şeker kamışı, mısır, buğday, tatlı sorgum, patates, odunsular, tarımsal atıklar, selüloz içerikli belediye atıklarıdır.

g) Jeotermal: Jeotermal, yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısının oluşturduğu, kimyasallar içeren sıcak su, buhar ve gazlardır. Jeotermal enerji de bu jeotermal kaynaklardan ve bunların oluşturduğu enerjiden doğrudan veya dolaylı yollardan faydalanmayı kapsamaktadır.

Avantajları:

Ø Yenilenebilir, sürdürülebilir, tükenmeyen enerji

Ø Temiz, çevre dostu (yanma teknolojisi kullanılmadığı için sıfıra yakın emisyon)

Ø Çok amaçlı ısıtma uygulamaları için ideal

Ø Fosil ve diğer kaynaklara göre daha ekonomik

Ø Verimliliği %95‘in üstünde

Ø Hazır enerji

Yenilenebilir enerji kaynaklarının tanımlarını ve avantajlarını uzun uzun sıralamak mümkündür. Bu kaynakların hemen hepsindeki ortak nokta, yukarıda sıraladığımız enerji kullanımındaki parametrelerdir. Bu parametreler de yenilenebilir enerji kaynaklarının insalık için avantajlı olmasına tekabül etmektedir.


Türkiye‘deki alternatif enerji kaynaklarının mevcut durumu hakkında bilgi verebilir misiniz?

Türkiye‘nin toplam elektrik kurulu gücü 2008 yılı sonunda 41.817,24 MW‘a ulaşmıştır. Bu kurulu gücün %66‘sına karşılık gelen 27.595,1 MW‘ını termik, %34‘üne karşılık gelen 14.229,9 MW‘ı ise hidrolik kaynaklardan oluşmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynakları açısından durum pek de iç açıcı değildir. 2008 yılı sonundaki verilere baktığımızda 363,7 MW rüzgâr, 29,8 MW jeotermal, 59,7 MW‘lık diğer kaynaklardan kurulu gücümüz vardır. Bu da toplam kurulu güç içerisinde yaklaşık %1‘e karşılık gelmektedir.

Oysa dünya genelindeki manzara oldukça farklıdır. Dünya çapında rüzgâr enerjisi kurulu gücü kapasitesi 2008 yılı sonunda %29 büyüyerek 121 GW‘a ulaşmıştır. Yine sadece rüzgâr açısından incelendiğinde 2008 yılı sonu itibariyle ABD‘nin kurulu gücü yaklaşık 25 GW, Almanya‘nın yaklaşık 24 GW, İspanya‘nın yaklaşık 16 GW‘lar mertebesindedir. Çin ise 12 GW‘lık bir kurulu güce ulaşmıştır.


Ülkemizde yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı ve bu alanda yürütülen projeler şu an ne durumdadır?

Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ülkemizdeki yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı dünya ortalamasının çok altındadır. 18 Mayıs 2009 tarihinde Yüksek Planlama Kurulu tarafından kabul edilmiş olan, Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi`ndeki bazı hedefler şöyle sıralanmaktadır:

Rüzgâr kurulu gücümüzün 20.000 MW mertebesine ulaşması,

Jeotermal kurulu gücümüzün 600 MWe mertebesine ulaşması,

Bu hedeflerin yakalanabilmesi için yenilenebilir enerji alanındaki Ar-Ge (Araştırma-Geliştirme) yatırımlarına da kaynak ayrılması gerekmektedir. Oysa veriler bu konuda da sınıfta kaldığımız göstermektedir. O
ECD/IEA (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü/Uluslararası Enerji Ajansı) üyesi ülkelerin enerji Ar-Ge faaliyetlerine ilişkin literatüre göre Türkiye, ABD‘nin bu alandaki harcamalarının %1‘i, Almanya‘nın %2‘si, Macaristan‘ın %30‘u kadar bir harcama yapmaktadır. Bu olumsuz tablodaki en önemli neden enerji piyasalarının yeniden yapılandırılmasına bağlı olarak Ar-Ge faaliyet
lerinin de özel sektöre bırakılması veya teknoloji gelişiminde belirleyici olan uzun vadeli, hacimli Ar-Ge faaliyetlerinin kısılması, özel sektörün ise riski az, hacmi küçük ve kısa vadeli kâr amaçlı yatırımlara yönelerek uzun vadeli çalışmalardan uzaklaşmaları veya sınırlı alanlara odaklanmalarından kaynaklanmaktadır. Bu durum da Ar-Ge faaliyetlerine yeterince önem gösterilmemesi gibi bir sonuca yol açmaktadır.

Yenilenebilir Enerji Kanunu (YEK)`da yapılan değişiklikler, Türkiye`de enerji sektörüyle ilgili ne gibi yenilikler getirecek?

Yenilenebilir Enerji Kaynakları‘nın Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımı‘na ilişkin yasa ne yazık ki ülkemiz yenilenebilir enerji kaynaklarının gerçekçi, tutarlı ve sürdürülebilir bir şekilde kullanıma dâhil edilmesi yönündeki taleplerin karşılanmasında yetersizdir. Çünkü enerji sektöründeki bilimsel çalışmaları besleyen Ar-Ge alanındaki bütünlüklü ve kamusal planlama ve yatırımlar gerçekleştirilmeden yeni bir düzenlemeyi hayata geçirmek çok gerçekçi bir yaklaşım değildir.

Yanı sıra sadece bir teşvik mekanizmasına indirgenen mevcut yasadaki değişiklikler ile yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik üretimine sokulması iddiası kısa vadeli politik bir manevradan başka bir anlam ifade etmemektedir.

Yasa ile yenilenebilir enerji kaynakları alanında, kamunun yürütmesi gereken görevler göz ardı edilmekte ve süreç sadece çeşitli teşvikler sağlanarak tamamen piyasa aktörlerinin girişimlerine bırakılmış görünmektedir.

Ülkemizin enerjideki dışa bağımlılığının azaltılması ve yenilenebilir enerjinin elektrik üretiminde payının artmasının ancak sektörel planlama, bilimsel araştırma ve teknolojik geliştirme altyapısının kurularak Ar-Ge çalışmalarının desteklenmesi ile gerçekleşebileceği unutulmamalıdır. Bunun da hayata geçirilebilmesi için enerjinin kamusal bir yaklaşım ile değerlendirilmesi kaçınılmazdır.

Alternatif enerji kaynağı bu günlerde çok gündeme gelmekte alternatif enerji deyince aklımıza ne gelmelidir?

İkinci soruda da yanıtladığımız gibi; enerji kaynaklarını üç ana başlıkta toplamak mümkündür. Birincisi yerin altında kalan bitkilerin ve canlıların bataklık alanlarda birikmesi sonucu oluşan tabakaların değişime uğramasıyla oluşan ‘Fosil Yakıtlar"; ikincisi potansiyeli mevcut olan ve teknolojik gelişmelere bağlı olarak kullanımı artan ‘Yeni` enerji kaynaklarıdır. Üçüncü enerji kaynağı ise tükenmeyen, eksilmeyen ‘Yenilenebilir` enerji kaynaklarıdır. Bunlar "Hidroelektrik enerji, güneş enerjisi, rüzgâr enerjisi, jeotermal enerji, dalga enerjisi, gel-git enerjisi, okyanus ısısı enerjisi, hidrojen enerjisi, biyokütle ve biyogaz enerjisi." Dünya enerji kaynakları içerisindeki en büyük pay fosil yakıtlara (kömür, petrol, doğalgaz) aittir. Alternatif enerji kaynakları konusunda yapılan çok ciddi çalışma ve araştırmalara rağmen fosil yakıtların toplam dünya enerji tüketimi içerisindeki payı yüzde 85-90 oranında yer almaktadır. Kullandığımız ikincil enerjinin büyük bir kısmı da petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtlardan elde edilmektedir. Ancak bu yakıtların rezervlerinin sınırlı ve tükenmek üzere olduğu artık bilimsel çalışmalarla da ispatlanmış olup, yeni enerji kaynaklarına yönelimler artmaktadır.

Türkiye alternatif enerji konusunda hangi seviyede? Bu konuda gereken çalışmalar yapılmakta mı?

Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanılmasına İlişkin Kanun`un yürürlüğe girmesinden sonra 3.180 MW kurulu gücünde 87 adet yeni rüzgar projesine lisans verilmiştir. Bu projelerden toplam 2.000 MW kurulu güce ulaşacak olan santrallerin yapımı devam etmektedir. 2002 yılında neredeyse yok sayılacak düzeyde olan rüzgâr enerjisi kurulu gücü 2010 yılı Ekim ayı sonu itibarıyla 1.202 MW`a ulaşmıştır.

2010 yılı içinde işletmeye alınan toplam kurulu gücü 3.490 MW olan santralların 1.206 MW`lık kısmı yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretimi yapan santraller olup bunların;

· 436 MW`ı rüzgâr,

· 736 MW`ı hidrolik,

· 17 MW`ı jeotermal,

· 17 MW`ı ise çöp gazı ve biyogaz

kaynaklı elektrik üretim santrallarıdır. Ülkemizdeki yenilenebilir enerji potansiyelinin mevcut yenilenebilir enerji kaynaklarının kurulu gücü ile karşılaştırılması bu konuda istediğimiz noktada olmadığımızı gösteriyor. Üstelik bu alana sadece EPDK‘dan lisans almak ile sınırlı bir yorum getirirsek açıkçası bu alanın gerçeklerinden de uzaklaşmış oluruz. Çünkü bu alanın parça üretiminden bilimsel altyapısına kadar geniş bir perspektifi olduğu, bu skala içerisindeki tüm argümanların öncelikle kamu eliyle planlanmasının yapılması, sonra da bun kaynak ayırması gerçeğini göz ardı etmememiz gerekmektedir.

Alternatif enerjiye önem vermeyen ülkeleri gelecekte ne bekliyor?

2020 yılında G-20 ülkelerinin temiz enerji yatırımları 2.3 trilyon dolara ulaşacağı tahmin edilmektedir.

Küresel ekonomileri ilgilendiren konular üzerine araştırmalar yapan bir şirketin raporuna göre artan enerji talebi karşısında yatırımların Çin başta olmak üzere Asya‘ya yönelecektir.
Bu süreç içerisinde G20 ülkelerinin toplam yenilenebilir enerji kapasitesinin bugünkü düzeyinin dört katına çıkarak 1.180 GW seviyesine ulaşması da öngörülüyor. Rapor 2020 itibariyle Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore‘nin dünya temiz enerji içindeki payının yaklaşık yüzde 40‘ını oluşturacağına dikkat çekiyor. Çin üç senaryoda da, küresel lider pozisyonunu koruyor ve önümüzdeki 10 yılda yaklaşık 620 milyar dolarlık temiz enerji yatırımı çekme potansiyeline sahip gözüküyor. 2009 yılında 10‘uncu sırada yer alan Hindistan‘ın ise temiz enerji politikaları sayesinde 2020 yılında üçüncü sıraya yerleşeceği tahmin ediliyor.
Bilindiği üzere Türkiye`de ise mevcut "al ya da öde" esaslı doğalgaza dayalı ulusal ve uluslararası düzeydeki enerji ve elektrik anlaşmaları, kamu bütçesinde ciddi ölçüde olumsuz bir yük oluşturmaktadır. Bu süreçte "Yenilenebilir Enerji Kaynakları Kullanımı" kapsamında devreye girecek yeni santrallerden elde edilecek elektrik enerjisi için yapılacak teşvikler çeşitli çevrelerce yeni bir bütçe açığı olarak değerlendirilmiştir. Ancak, enerji sektöründe yaşanan bu olumsuz sürecin kamusal yarar doğrultusunda çözümlenmesi yerine, mevcut durum aynen kabullenilerek, yenilenebilir enerji kaynaklarının devreye sokulmasının da bilinçli olarak geciktirilmiş olması genel kanı olarak kabul edilmektedir. Bunun yanında enerji alanındaki kamu kurumlarını küçültme, işlevsizleştirme, özelleştirme amaçlı politika ve uygulamalarla enerji politikaları tam bir kaosa sürüklenmiştir.

Tüm dünyanın yararsız olduğunu kabul ettiği ve artık terk etmeye çalıştığı üzere, başta nükleer satraller ve tüm fosil enerji kaynakları; çok büyük ve geri dönülemez bir çevre kirliliği ve toplumsal maliyet yaratmaktadır.

İşte tüm bu gerekçeler ışığında, Türkiye yönünü ‘yenilenebilir enerji` kaynaklarına çevirmek zorundadır. Zorunlu olarak tercihlerini, teşviklerini, kaynaklarını, plânlamalarını, yatırımlarını, uygulamalarını buna göre düzenlemek zorundadır. Bu düzenlemelerde de enerjinin temel insani hak olduğu unutulmadan kamusal yaklaşımla, sadece kâr edilecek bir alan olarak değil, enerjinin insani ihtiyaçları karşılamak gibi bir sorumluluğunun olduğu unutulmamalıdır.

Kısaca yenilenebilir enerji kaynaklarına önümüzdeki dönem içinde yönelinmemesi durumunda şu an yaşadığımız gibi dışa bağımlı, pahalı, güvenilir olmayan bir enerji politikası ile karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz olacaktır.

7 Şubat 2011 Pazartesi

"JAVA DÜNYASINDA WEB TEKNOLOJİLERİ" PANELİ DÜZENLENİYOR


EMO Ankara Şubesi’nde 1978-1979 yıllarında Yönetim Kurulu Üyeliği yapan ve 14 Şubat 2007 tarihinde aramızdan ayrılan Serdar Aykın anısına, EMO Ankara Şubesi tarafından, 12 Şubat 2011 Cumartesi günü İnşaat Mühendisleri Odası Rüştü Özal Salonu`nda saat 14:00`de `Java Dünyasında WebTeknolojileri` konulu panel düzenlenecek. Yöneticiliğini EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Yedek Üyesi Burak Oğuz`un yapacağı panele konuşmacı olarak `Halil Ağın, Melih Sakarya, Siyamed Şeyhmus Sınır ve Ümit Vardar` katılacak.
İnternetin her geçen gün yaygınlaşmasıyla artan Web kullanım oranları, kullanıcı deneyimi ve alışkanlara paralel olarak gelişim gösteriyor. Buna paralel olarak her bugünün teknolojisi yarının ihtiyaçlarını karşılayamaz hale geldikçe, yeni Web geliştirme teknolojileri ve paradigmaları üretiliyor, kullanılıyor. Özellikle Java tabanlı teknolojilerin başını çektiği çerçeveler ve zengin ara yüz çatılarını her yönüyle ele alarak, geleceğe dair bir projeksiyon da çıkarmak amacıyla "Java Dünyasında Web Teknolojileri" paneli konunun uzmanlarının katılımıyla gerçekleştirilecektir.

Tarih: 12 Şubat 2011 Cumartesi
Saat: 14:00
Yer: İnşaat Mühendisleri Odası Rüştü Özal Salonu (Necatibey Caddesi No:57 Kızılay-Ankara)

18 Ocak 2011 Salı

AR-GE, YENİLİK VE TEKNOLOJİ POLİTİKALARI FORUMU

EMO Ankara Şubesi 27-28-29 Ocak 2011 tarihlerinde "Ar-Ge, Yenilik ve Teknoloji Politikaları Forumu" düzenliyor. Etkinlik kapsamındaki bir panelde ben de oturum yöneticisiyim. Etkinlikle ilgili ayrıntılara www.aytep.org adresinden ulaşabilirsiniz. Etkinliğin duyurusunun yapılması için de herkesten destek ve katkı bekliyoruz...

21 Aralık 2010 Salı

İŞ YERİNDE PSİKOLOJİK TACİZ

EMO Ankara Şubesi tarafından “İş Yerinde Psikolojik Taciz” paneli, 25 Aralık Cumartesi günü saat 14:00-17:00 arasında EMO Genel Merkezi Toplantı Salonu’nda düzenlenecektir. Oturum Başkanlığını EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Yedek Üyesi Tülay Işık’ın yapacağı panele konuşmacı olarak Avukat Şamil Demir, Psikolog Aylin Akçay, TMMOB’den İnşaat Mühendisi Gülru Yıldız, Mobbing mağduru Elektronik Mühendisi Bülent Atuk katılacak.

Tarih: 25 Aralık 2010 Cumartesi
Saat: 14:00-17:00
Yer: EMO Genel Merkezi Toplantı Salonu (Ihlamur Sokak No:10 Kızılay-Ankara)

11 Kasım 2010 Perşembe

Güzel Haber


Benim de başlangıçta azıcık dahi olsun desteğimin olduğu proje Anadolu Ajansı'nın yaptığı haber ile ulusal basında yer almış. Hepsinin haber metnini buraya koymak oldukça zor olacağından haberlerin resimlerini aşağıda yayımlıyorum. Resimlerin üzerine tıklayarak ilgili habere de ulaşabilirsiniz. Arages'in yöneticisi Can Gürses'in projenin (bence) "gizli kahramanı" Halil Ağın'ın ve (tanımadığım halde emeğinin büyük olduğunu öğrendiğim) Atilla Genç'in ellerine ve emeğine sağlık...



















31 Ekim 2010 Pazar

16 Ekim Konuşması


16 Ekim 2010'da EMO Merkez'de yapılan EMO'nun Asansör denetimleri konusunda A Tipi Muayene Kuruluşu olmasına dair yapılan çalıştaydaki konuşmamı paylaşıyorum. Lütfen tıklayınız.

8 Ekim 2010 Cuma

ASANSÖR MESLEK ALANINA İLİŞKİN PANEL FORUM GERÇEKLEŞTİRİLDİ

“Asansör Meslek Alanı ve Mevzuat Değişikliklerinin Meslek Alanına Etkileri” panel-forumu, 02 Ekim 2010 Cumartesi günü Ekin Sanat Merkezi’nde gerçekleştirildi. EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Pektaş’ın Panel Yöneticiliği’ni yaptığı etkinlikte; Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’ndan İlyas Menderes Büyüklü, Türk Akreditasyon Kurumu’ndan Atakan Baştürk, Türk Standartları Enstitüsü’nden Dr. Aysel Engin, EMO Ankara Şubesi’nden Ali Yiğit ve Mehmet Ali Kıran katıldı. Konuşmaların ardından, yöneticiliğini EMO Ankara Şubesi Yazman Üyesi Ömürhan Soysal ve Asansör Kontrolleri Koordinatörü Müdürü Tonguç Ünal’ın yaptığı forum kısmına geçildi.

Panel Yöneticisi EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ramazan Pektaş açılış konuşmasında, "Asansör Meslek Alanı ve Mevzuat Değişikliklerinin Meslek Alanına Etkileri" konusunda yapılacak olan merkezi düzeydeki çalışmaya ön hazırlık bakımından EMO Ankara Şubesi`nin etkinliğin gerçekleştirdiğinin altını çizerek şunları söyledi, " Düzenlediğimiz bu panel ile mevcut mevzuat, mevzuattaki değişikliklerin sektöre ve meslek alanına yansımaları konusunda ilgili kuruluşların konuya bakışını tartışacağız. A Tipi muayene kuruluşları, Meslek Odaları`nın dahil olduğu çerçevede muayene kuruluşu olması söz konusu. Bu konuda Meslek Odaları`nın mevcut tüzel kişiliklerinin uygun olmadığı düşünülen belli noktalar var. Odaların niteliğinde tehlikeli değişikliklerin söz konusu olduğu bir konu. Meslek Odaları`nın işlevlerinin, yapılarının, üyeleri ile olan ilişkilerini olumsuz etkilenmesi konusunda çok hassas ve dikkatli olunması gerekiyor. Özellikle bulunduğum yer itibariyle meslek Odasının Şube Başkanı olarak Odalarımızın niteliğinin olumsuz kulvara evrilmemesi için her türlü çalışmayı yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Konuya her açıdan, her pencereden mutlaka bakılması gerekiyor."

Panelde ilk sözü Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü Asansör ve Teleferik Şube Müdürlüğü`nden İlyas Menderes Büyüklü aldı. Türkiye`de asansör mevzuatının durumunu değerlendiren Büyüklü, "Asansör Bakım ve İşletme Yönetmeliği`nin 18 Kasım 2008 tarihli ve 27058 Sayılı Resmi Gazete`de yayımlanmış olup, 18 Mayıs 2009 tarihinde zorunlu uygulamaya girmiştir. Asansörlerde periyodik bakım ve yıllık kontrollerle ilgili bütün hususlar söz konusu yönetmelikle düzenlenmiştir. Yönetmeliğin temel amacı; insanların ve/veya yüklerin taşınmasında kullanılan asansörlerin hizmete alındıktan sonra çevrenin, insanların ve canlıların sağlık ve güvenliğini tehdit etmeyecek şekilde kullanımlarını sağlamak üzere, işletilmesi, bakımı ve yıllık kontrolleri için uyulması gereken kuralları belirlemektir"dedi. Yönetmeliğin, 31 Ocak 2007 tarihli Resmi Gazete`de yayımlanan 95/16/AT Asansör Yönetmeliği kapsamında monte edilmiş asansörleri ve aynı yönetmeliğin yürürlüğe girmesinden önce monte edilmiş ve halen faal asansörleri kapsadığını vurgulayan Büyükül, tanımlar kısmında "bakım; bina sorumlusu; kurtarma çalışması, yetkili mühendis, yetkili servis"leri anlattı. Asansörlerin güvenli ve işletme yönünden uygun şekilde çalıştığının tespiti için hizmete alınmasını müteakip iki yıl sonra devamında yılda en az bir kere bina sorumlusu tarafından yıllık olarak kontrol edilmesi gerektiğini vurgulayan İlyas Menderes Büyüklü şöyle konuştu; "Bu yönetmelik kapsamına giren asansörlerin kayıt altına alınması amacıyla, işletmeye alınacak asansörler, belediyeye veya belediye hudutları dışındaki yapılar için valiliğe veya ilgili kanunlar çerçevesinde yapı ruhsat vermekle yetkilendirilen kurum ve kuruluşlara tescil ettirilir."

"Ülkemizde asansörlerde güvenlik açısından bir hakimiyet sağlanmış değil"

Türk Akreditasyon Kurumu (TÜRKAK) adına panelde konuşan Atakan Baştürk, TÜRKAK`ın asansör konusunda faaliyetlerin ortasına oturmadığını, asansör imalatı ve işletilmesiyle ilgili tarafların istedikleri akreditasyon boyutunda kurum olarak devreye girdiklerini söyledi. TÜRKAK`ın kamu gücü kullanan bir kuruluş olmadığını belirten Baştürk sözlerini şöyle sürdürdü, "Asansör konusu ülkemizde güvenlik açısından hakimiyet sağlanmış bir konu değildir. Son 40 yıl içinde ülke kapitalistleşme sürecinde belli mesafe aldı.Bunun sonucu olarak da ortaya çarpık şehirleşme çıktı. Yoğun nüfusun şehirlere yerleşmesi yüksek binaların hızlı şekilde inşaatlar yapılarak yerleşim haline gelmesi bu binalarda var olan asansörlerin hayatımıza girmesine neden oldu. Asansörün herkesi ilgilendiren boyutu güvenli olmasıdır. Güvenliğin sağlanması nasıl olacak noktasına baktığımızda ilgili kamu otoriteleri merkezi yönetim ve belediyeler, güvenliği sağlamak durumunda olan teknik elemanları yetiştirecek tarafların yetersiz kaldığını itiraf etmek zorundayız. 30-40 yıllık dönem içinde hızla hayatımıza giren asansör ünitesi üzerinden alınması gereken güvenlik tedbirlerinin tam manasıyla yeterli olarak alındığını söyleyemiyoruz."

Asansör konusunda hizmetlerin hızla metalaştırıldığını, asansör güveliğinin ticari hizmet olarak görüldüğünü kaydeden Baştürk şunları söyledi, "Asansörlere kamusal açıdan yaklaşıp bir tedbir getirmek midir değil midir noktasında baktığımızda net bir yönelimin ortaya çıktığını görüyoruz; hizmetlerin metalaştırılmakta.Asansör güvenliğinin ticari hizmet olduğunu görüyoruz. Asansörün üretimi sürecinde CE standardın tatbik edilmesi buna uygunluk sağlanmasının elde edilmesi için düzenleme ve uygulama söz konusu. Burada üreticinin büyük rolü var. Beraberinde onaylanmış kurumların da vazifelerinin olduğunu görüyoruz. Onaylanmış kuruluş ticari bir faaliyettir.

İşletmecilik içinde asansör güvenliğinin olup olmadığını tespit edecek unsurlar ticari hizmet veren unsurlardır. Kamunun yakınında durduğu izlediği işin metalaştırıldığını görmekteyiz.İlham aldığımız uygulamalar kaçınılmaz şekilde çarpık şehirleşmenin olmadığı, asansör konusunda belli güvenliğin söz konusu olduğu bunun sürdürülebilirliğini sağlanması arayışı olduğunu batı ülkelerinin yaklaşımını tatbik etmek durumundayız.Onaylanmış kuruluşlar, diğer işletmecileri, A Tipi kuruluşlar keyfi davranamayacaklar, ilgili hizmet standardının getirdiği hususlara uyarak kendilerini dizginleyecekler; kontrollü faaliyetin içinde olacaklar. Akreditasyonun getireceği fayda varsa bu olacaktır. İlgili standardı hak ederek kuruluşları akredide ederek konunun ticarileşmesinin getirdiği riskleri minimize edilmesini sağlayacaktır.Personelin piyasa gerekleri doğrultusunda kalifiye edilmesi hususu da ayrı bir konu. Bu konuda da son birkaç yıl içinde ticarileşmeye gitmiştir. Devletin okullarının yetiştirdiği elemanların bu işlere doğrudan intikal etmeleri değil de bir ara mekanizma konularak belli kurslardan geçilerek bu işlere yönlendirilmesi uygulaması kendisini göstermektedir.Personel yetkinliğinin tespit edilerek sertifikaya bağlanması ticarileşmesine sistem bir çözüm açısından akreditasyon konusunu da buraya da getirmiştir."

Panele Türk Standartları Enstitüsü (TSE) Ürün Belgelendirme Merkezi Başkanlığı adına katılan Dr. Aysel Engin, TSE`nin belgelendirme faaliyetlerine 1964 yılında ürün belgelendirme birimini kurarak başladığını, günümüzde çeşitli sektörlerde 50 bine yakın üretim ve hizmet yeri TSE belgelendirme hizmetlerinden yararlandığını söyledi. Asansörlerle ilgili belgelendirmede, asansör yönetmeliği kapsamında CE işareti inceleme, TSE uygunluk belgesi, hizmet yeterlilik incelemesi konularına değinen Engin, yeni yaklaşım direktifleri kapsamında yer alan ürünlerin ilgili mevzuata uygunluğunun, ürünler üzerine CE işaretinin iliştirilmesi ile gösterildiğini , CE uygunluk işaretinin ürüne iliştirilmesine ve kullanılmasına dair yönetmeliğin 11 Ocak 2002 tarihinde gerçekleştirildiğini kaydetti. Aysel Engin, sunumunda "Asansör Yönetmeliği"ne değindi. Asansör direktifinin temel güvenlik şartları içinde, "Asansörlerin ve güvenlik aksamlarının tasarım ve yapımı ile ilgili temel sağlık ve güvenlik şartları", "Makine emniyeti direktifinin ilgili temel güvenlik şartları ile ilgili" bölümler üzerinde duran Engin, yönetmelikte belirtilen temel güvenlik şartlarını da anlattı.

"Mevzuattan ve uygulamalardan kaynaklı sıkıntılar yaşanıyor"

Panelde EMO Ankara Şubesi adına Mehmet Ali Kıran, asansörün dünyada ve Türkiye`de asansör kullanımının ortaya çıkışının tarihsel sürecini anlatarak başladığı konuşmasında, " Türkiye`de her yıl 17 bin asansör piyasaya sürülüyor.Toplam cirosu 700 milyon Euro`ya sahip bir sektör olduğu söyleniyor. Sanayi Bakanlığı ve asansör denetim firma verilerine göre belgeli 600-700 belgesiz 2500`e yakın firma bulunduğu, burada 13-14 bin insanın çalıştığı, aileleriyle birlikte 50-60 bin insanın bu sektörden hayatlarını sürdürdüğü belirtilmekte. Ankara`da belgeli 130-140 arasında belge almadan çalışanlarla birlikte 200`e yakın mühendisin bu sektörde çalıştığını biliyoruz."dedi.

Asansör sektörünün sürekli gelişim içinde olduğunu, dikey yapılaşmanın özellikle TOKİ yapılaşmasının artmasıyla daha da gelişme gösteren bir sektör haline geldiğini kaydeden Mehmet Ali Kıran şunları söyledi; "Sektörün gelişmesiyle -geçmişten de kaynaklı- bir sürü sıkıntılar ortaya çıkmakta. Mevzuattan kaynaklı veya uygulamaya yönelik bir sürü sıkıntılar yaşanıyor. Her şeyden önce çok başlılığın yaşandığı bir sektör. Sektörde uyumun eksikliğinden kaynaklı sıkıntılar yaşanıyor. Belediyelerin kamusal denetimi yerine getirmemelerinden kaynaklı sıkıntılar var. Oda açısından değerlendirirsek, mühendislerin istihdamı konusunda yaşadığımız sıkıntılar var. Ayrıca proje üretilmediği ya da projenin üretilmeme noktasında dayatmanın direncin olduğu sıkıntılar olduğunu düşünüyoruz.

1989 yılındaki yönetmelikten sonra 1995`te Gümrük Birliği`ne giriyoruz ve ardından direktifler yayımlanıyor. Bunun üzerine de düzenlemeler yapmaya çalışıyoruz. AB tehditleri doğrultusunda gelen talepler doğrultusunda bu düzenlemeler yapılıyor. Bu düzenlemelerle sıkıntıları yaşayan direkt ilgili kişilerin isteklerinin çok da hayata geçirilmediğini görüyoruz. Bu dönemde hizmet alanlarının ticarileştirilmesi süreci yaşıyoruz. Ticarileştirilme sürecinin asansör sektöründe yansımaları oluyor, sıkıntıları çözmeye yönelik değil ticarileşme sürecinde alanı düzenleme paylaştırma olduğunu düşünüyoruz."

Periyodik kontroller bakımından miladın 2012 olduğunu ama asansör sektörü için miladın 2004 yılı olduğunu belirten Kıran, 2004 yılında ardı ardına 3 tane yönetmeliğin bir gecede çıkartıldığını vurgulayarak şöyle konuştu; " 2004 yılından bu yana asansör sektörünün denetim kısmı ticarileşmiş durumda. Sektörün gelişmesi yönünde düzenlemelerin daha çok aksam üretimine yönelik olduğunu düşünüyoruz.Bu yönetmeliklerde Odamıza yönelik çeşitli tespitlerimiz var. 1995 yönetmeliğinde bir mühendis tanımı var. Yıllık kontrollerin belediyeler tarafından yapılması zorunluluğu var ki bu zorunluluğun bir kısmı 2003 yılında kaldırılıyor. Daha sonra 2007 belediyelerin kamusal denetimi kaldırılıyor. Bu denetimler onaylanmış kuruluşlara, belediyelerin yaptığı denetimler A Tipi kuruluşlara devrediliyor ve mühendis zorunluluğu kaldırılıyor.İşin teknik boyutu da önemli. Yaşanan süreçteki idari düzenlemeler dışında çıkartılan düzenlemeler bire bir AB tercümesi. Kendi ülkemiz koşullarına uygun standartların olması gerekiyor. Hizmetlerin serbest dolaşacağı malların serbest dolaşacağı süreç tasarlanıyor. Gümrükleri kaldırıyorsunuz, o ülkenin kendilerine uygun standardını da almanız gerekiyor. Ülke içindeki buna dayalı gelişen sanayinin 3-5 firmaya entegre olmasını getiriliyor. Bunu pratikte de görüyoruz. Bahsettiğimiz bu firmalar dünyada tekel oldukları için sürekli ceza yiyen şirketler oluyor. A Tipi muayene kuruluşları Odamız açısından önemli. İşletme bakım yönetmeliği, denetimlerin 2012 yılından itibaren A Tipi muayene kuruluşlarına devredilmesi öngörülüyor, Odaların da A Tipi muayene kuruluşu olması gerekliliği dayatılıyor. Bizce bu sürecin dışında kalmak alanın dışında kalmak değil periyodik kontrollerin dışında kalmak olarak görülüyor."

"Alanın ticarileştirilmesi doğru bir şey değil"

Panelde son olarak konuşan EMO Ankara Şubesi`nden Ali Yiğit, toplantıda asansör alanındaki ticarileşme, Oda`nın ve TMMOB`nin misyonu konularının değerlendirilmesi gerektiğini belirterek tarihsel sürece yönelik şu değerlendirmeyi yaptı. " 2.Dünya Savaşı`ndan sonra bütün dünyanın ABD eksenli olarak yeniden şekillendirilmeye başlandığı dönemlerde, Dünya Bankası, İMF gibi bir takım kuruluşlar, bunların askeri gücü olan NATO ile yeni bir dünya yaratılma sürecine başlandı. 1970`lerin ortalarından itibaren neo-liberalizm diye adlandırdığımız temelde kamu tarafından yönlendirilen, temel insan ihtiyaçların bazı mal ve hizmetleri özelleştirilmesine yönelik süreç yaşandı. SSCB`nin dağılmasıyla tek kutuplu dünyada bu süreç çok hızlı yaşandı. Türkiye`de 80`lerde tartışılmaya başlanan 2010 itibariyle kamunun elinde asker ve polis dışında bir şey kalmadı. Vatandaş devlet ilişkisi; müşteri tüccar ilişkisine dönüştürüldü, ne kadar paran var o kadar eğitim, sağlık, elektrik, haberleşme, ne kadar paran var o kadar özgürlük sürecine doğru evrimleşti.

Bu olayın teknik açıdan karşılığı neydi? Devlet ne için bu işleri yapıyor? Kamu hizmeti diye bir kavram var mıdır yok mudur bu tartışmalar yapıldı. Bu tartışmaların tümünde kamu hizmetin içi boşaltılmaya çalışıldı. Her şeyin paraya endeksli; para müşteri tüccar ilişkisine dönüştürüldüğü bir noktaya doğru evrildi. Bunun da temel aktörlerinden biri Türkiye açısından bakıldığında AB idi. Bu süreç gelişmekte olan ülkelerin lehine bizim gibi ülkelerin aleyhine işleyen sürece dönüştü. İç hukuk bir tarafa itilerek teknik anlamda egemen olanın hukukunun dayatılması noktasına varıldı."Egemen olan tarafın gelişmişlik düzeyi ve teknik düzeyi geri olan ülkelerin teknik mevzuatını yok ettiği, kendi hukukunu dayattığı bir çaba olduğunu vurgulayan Yiyğit, " Mühendislik alanında da tüm yaklaşımlar bu eksenli sürdürülüyor.Önce direktifler belirleniyor bu direktiflere uydu uymadı konularında bir kural getirilip ülkelere dayatılıyor" diyerek sözlerini şöyle sürdürdü "Her alan küçük küçük ticari işletmelere dönüştürülüyor. Asansör üretim konusu sanayi faaliyetitir. Sanayi Bakanlığı taraftır, aynı zamanda mühendislik faaliyettir. Üretim standart yayımlar TSE`nin burada taraf olması normaldir. TMMOB kendi kuruluş yasası bu alanların tümünde düzenleme yapma hakkına sahiptir. Mühendislik açıdan düzenleme yapmak durumundadır.

Burada periyodik denetimlerin yapılması konusunda sorun düğümlenmektedir. İlgili mühendislik Odalarının düzenleme yapma yetkisi tanımlanmamış, bir rüşvet olarak Odalara ‘siz de A tipi muayene kuruluşu olun` denilmekte. Denetlemekte olan Odaların bu süreç içine girmesi doğru değildir. Mevzuat incelendiğinde kamusal anlayışla belediyeler tarafından denetimler yapılmak durumundadır. Belediyelerin kendi istihdam durumuna baktığımızda bir şekilde TMMOB ile işbirliği yapılarak sürdürülmektedir. Yıllık 700 milyon Euoru`luk pazardan bahsediliyor. Kamusal denetim ve güvenlik ortadan kaldırılmakta, aslı faaliyet kâr etmeye yöneliktir. TMMOB`nin durumu, bu sürecin mühendislik bir faaliyeti olduğunu tespit etmek, her kademede mühendis istihdamının olup olmadığını denetlemek, istihdam edilmelerini sağlamak; bu süreçteki mühendislerin faaliyetlerini mühendisçe sürdürüp sürdürmediği konusunda denetlemek olmak durumundadır.Alanın ticarileşmesi doğru bir şey midir? Hayır doğru değildir. Bu kamu eliyle sürdürülmelidir. İkincisi bu süreç bizim dışımızda ticarileştirilse bile bunun mühendislik faaliyeti olduğunu, Odaların konularının denetleme kontrolünün usulüne uygun yapılıp yapılmadığını tespit etmekle yükümlü bulunduğunu belirtmek gerekmektedir. Aslolan bu sürecin kamusal anlayışla yapılıp yapılmadığıdır. Biz de bu denetimin kamusal anlayışla yapılmasını sağlamak olmalıdır."

Panel-forumun ilk kısmı panelistlere yönelik soruların yanıtlanması ile sona erdi. Oturumun ikinci bölümünü EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Yazman Üyesi Ömürhan Soysal ile Asansör Kontrolleri Koordinatörü Müdürü Tonguç Ünal yönetti. Katılımcılar konuyla ilgili düşüncelerini aktardıktan sonra etkinlik sona erdi.

20 Temmuz 2010 Salı

HİZMETLERİN SERBEST DOLAŞIMI

EMO Ankara Şubesi Kurucu Başkanı Kaya Nomaler ve 11. Dönem Yönetim Kurulu Üyesi Cihan Kayıket anısına 29 Temmuz 2010 Perşembe günü "Hizmetlerin Serbest Dolaşımı" başlıklı panel düzenleniyor. EMO Genel Merkezi Toplantı Salonu'nda gerçekleşecek Panelin yöneticiliğini EMO Ankara Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Akgün Yalçın yapacak. Panelistler ise şöyle: Prof. Dr. İzzettin Önder (İktisatçı), Faruk Özdemir (DİSK Genel-İş Sendikası), Ramazan Pektaş (TMMOB Ankara İKK Sekreteri), Ali Yiğit (EMO Ankara Şubesi)...

5 Temmuz 2010 Pazartesi

ÖZGÜR TİYATRO ‘HAKİKAT’ YOLCULUĞUNDA… (04.07.2010, Birgün Pazar)

Özgür Tiyatro, altı yüzyıl önce Anadolu topraklarında eşitlikçi ve özgürlükçü düşünceyi teorize eden ve müridleriyle beraber bunu gerçekleme mücadelesine giren Bedreddin’in hikâyesiyle beraber çıkmış ‘cehaletten hakikat’e giden yolculuğa…


Öz kardeşi Musa’yı ok kirişiyle boğup, yani bir altın leğende kardeşkanıyla abdest alan Çelebi Mehmet tarafından İznik’e sürgüne gönderilen, burada yazdığı ‘teshil’ini (sadeleştirme) Anadolu’yu karış karış gezip anlatan Bedreddin, öğretisinin temeline ‘insan’ı yerleştirmişti. Dukas’ın deyimiyle “kadınlar müstesna olmak üzere erzak, melbûsat (giyim, kuşam), mevaşi (ehli hayvan) ve arazi gibi şeylerin kâffesinin (bütününün) umumun mâli müştereki addedilmesini tavsiye eden âdi Türk köylüsü” yaptığı yolculuk sırasında Aydın’ın Nazar köyünde Börklüce Mustafa ve Bursa’nın Sürme köyünde Torlak Kemal ile tanışır. Havanın durgunluğuna bakmadan deryayı uyandırmaya ve ‘milletlerin ve mezheplerin kanunlarını iptal etmek’ için ‘zuhur (baş gösterme) ve huruç (ayaklanma)’ eylemeye karar verirler.


Börklüce Karaburun’da, Torlak ise Manisa’da işkencelerden geçirilip idam edilirler. Osmanlı’ya göre ‘malı haram ama kanı helal’ olan Bedreddin ise kendi idam fermanını verir. ‘Bu kerre’ mağlubiyeti kabul eden Bedreddin Serez’de basar kendi bağrına mührü. Yenildiler ama insanlığa Bedreddin’in ‘sözüyle, bakışıyla, soluğuyla’ aramızdan vücut bulacağı umudunu serpiştirdiler.


SEYİRCİ OYUNUN İÇİNDE
1994 yılından beri estetik kaygıları göz ardı etmeden politik tiyatro yaptığını söyleyen Özgür Tiyatro, Anadolu’nun Bedreddin’le kesişen hikâyesini evrensel bir yaklaşımla anlatıyor.

Stilize ve gerçekçi olmayan bir dekorla ‘Hakikat’, ağaca asılı beyaz bir gömlek ile karşılıyor ve oyuna hazırlıyor seyircisini salona girerken. Bu gömleğin dikişsiz ak libaslı köylüler ve Şeyh’in Serez’de ağaca asılı çırılçıplak bedeni olduğunu oyunun sonunda anlıyoruz. Daha da yaratıcı olanı ise alışılagelmiş çerçeve sahnenin ötesini geçip seyir yerine doğru uzanan bir yükselti. Anlattığı yolculuk hikâyesini, klasik çerçeve sahne-seyir yeri ayrımını ortadan kaldırıp seyirciyi oyunun içine çekerek pekiştirmiş Özgür Tiyatro.


Oyun her ne kadar tek kişilik gibi görünse de tıpkı oyuncu gibi dikişsiz ak libaslı 3 müzisyen hem canlı müzik ile hem de zaman oyuna dâhil olmaları ile izleyicinin sıkılabilme olasılığı gibi tek kişilik oyunların kaçınılmaz handikapını önemli ölçüde ortadan kaldırılmış. Özgür Tiyatro’nun bizzat bestelediği müzik ile beraber tasarlanan koreografi ve ışık rejisiyle oyunun atmosferi oluşturulmuş ve mevcut reji içinde eritilmiş.


Böylesine tarihsel bir olguyu sanatın büyülü dilini ustaca kullanarak anlatan Nâzım Hikmet’in Şeyh Bedreddin Destanı’nı oyunlaştıran Özgür Tiyatro; “bize düşen Anadolu’daki topraksız insanın ve insansız toprağın feryadını anlatan bu yolculuk hikâyesiyle bu coğrafyanın hafızasını tazelemektir” diyor


Web: www.ozgurtiyatro.org
Tel: 05055863249 (Özgür Başkaya)

Hakikat

Yazan: Nâzım Hikmet
Oyunlaştıran: Özgür Tiyatro
Yöneten: Özgür Başkaya
Yönetmen Yardımcısı: Ömürhan Soysal
Dekor: Tamer Gören
Müzik: Hakan Arslan-Özgür Doğan
Işık: Osman Koçak
Oynayanlar:
Ozan Yaver
Özgür Doğan
Hakan Arslan
Özgür Başkaya

Kaynak: Birgün Pazar